HİZMET TESPİT DAVASI
MAKALE : Av. Erdal ONUR
Tespit davası, kendileri hakkında prim belgeleri kuruma verilmemiş olan veya çalıştıkları kurumca tespit edilememiş sigortalılara, sigortalı hizmetlerini iş mahkemesinde açacakları bir davayla saptama hakkı tanıyan bir yoldur.
Sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanununun 86.maddesinin 9.fıkrasında: “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” denmektedir.
Belirtilen kanun maddesinden de yola çıkarak Tespit davasının açılabilmesi için:
- Öncelikli olarak işveren, yanında çalıştırmış olduğu işçinin çalışmasını kanun ve yönetmeliklerdeki usul ve esaslar doğrultusunda SGK’ya bildirmemiş olması gerekmektedir.
Kural olarak bir işveren yanında çalıştırmış olduğu işçileri sigortasız olarak çalıştıramaz. SSGSSK’nun 92. Maddesinde “Kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur. Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir” denilerek sigortalı olmanın kişi için hem bir hak hem de bir yükümlülük olduğu belirtilmiştir. Ayrıca İşveren SSGSSK’nun 8.maddesinde: “İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür” şeklindeki düzenleme gereği işe aldığı kişiyi kuruma bildirmek zorundadır.Aynı maddenin son fıkrasında ise: “Sigortalılar, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içinde, sigortalı olarak çalışmaya başladıklarını Kuruma bildirirler. Ancak, sigortalının kendini bildirmemesi, sigortalı aleyhine delil teşkil etmez.” Denmektedir. Yani İşçi, işe başladığını kuruma bildirmese bile bu durum işçi adına aleyhe delil teşkil etmez.
- Tespit davasını açmak için kişinin sigortalılık niteliğinin bulunması gerekir.
Çalışanın sigortalılık niteliğinin bulunması için:
– Çalışma ya da iş ilişkisinin, kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması; Yargıtay 10. Dairesinin 2014 yılında vermiş olduğu kararda da belirtildiği üzere sigortalılık niteliği, kural olarak, hizmet sözleşmesinin yapıldığı tarihte değil, fiilen işe başlama tarihinde kazanılır. Dolayısıyla sigortalılar işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olurlar ve sigortalılık niteliğini kazanmaları için herhangi bir işlem yapılması zorunlu değildir.
– İşin işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde yapılması;
– Çalışanın SSGSSK’nun 6.maddesinde sayılan “sigortalı sayılmayanlar” arasında olmaması gerekmektedir.
- Sigortalının aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmemesi veya çalıştıkları Kurumca tespit edilememesi gerekmektedir.
Tespit davasının konusu, kısa vadeli sigortalılık durumları değil uzun vadeli sigortalılık durumlarıdır. Çünkü genel anlamda kısa vadeli sigorta kollarında kişinin hizmet sözleşmesi devamı sırasında yararlanacağı sigorta kollarıdır. Yani aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilemeyen sigortalıların Malüllük, Yaşlılık ve Ölüm sigortalarını kapsayan uzun vadeli sigorta kolları dâhilindeki haklarını elde etmek amacıyla yargısal yola başvuruyu konu edinmektedir.
Tespit davasının açılma süresi
SSGSSK’nun 86.maddesinin 9.fıkrasında ;” çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak” belirtildiği gibi, sigortalı işten ayrıldığı yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde bu davayı açmalıdır. Burada belirtilen süre geriye doğru tespiti istenebilecek çalışmaların süresi değil, dava açma süresidir.
Sigortalı hizmetlerinin yargı kararlarıyla saptanabilmesinin temel koşullarından biri, saptanması istenen hizmet sürelerinin 5510 sayılı kanun anlamında ve kapsamında sigortalı olarak geçmiş hizmetler niteliğinde olmasıdır. Ayrıca çalışılan işyerlerinin de aynı kanun kapsamında olması veya kapsama alınacak nitelikte bulunması gerekir. Eğer tespit edilmesi gereken hizmet süresi 5510 sayılı kanun öncesine dayanmakta ise SSGSSK’nun 38.maddesinin birinci fıkrasındaki;
“Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında dikkate alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı; sigortalının, mülga 2/6/1949 tarihli ve 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanununa, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanuna, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununa, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa ve 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun geçici 20 nci maddesi kapsamındaki sandıklara veya bu Kanuna tâbi olarak malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak ilk defa kapsama girdiği tarih olarak kabul edilir. Uluslararası sosyal güvenlik sözleşmeleri hükümleri saklıdır” düzenleme ile Aynı kanunun Geçici 1.maddesindeki;
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.” düzenleme gereği 5510 sayılı kanundan önce yürürlükte olan sosyal sigorta kanunları kapsamında geçen süreler de 5510 sayılı kanun kapsamında geçmiş sayılacaktır.
Yukarıda belirtildiği gibi dava açma süresi 5 yıldır. Öğretideki bir görüşe göre bu süreyi zamanaşımı süresi olarak yorumlamak ve zamanaşımının kesilmesi ve durması esaslarının burada da uygulanması gerekir. Başka bir görüşe göre bu süre hak düşürücü süredir. Yargıtay da ikinci görüşe katılmakta olup mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.
Yargıtay, sigortalının işinden ayrıldıktan sonra, dava açma süresi içinde tekrar aynı işyerinde veya aynı işverenin başka bir işyerinde çalışmaya başlaması halinde, hak düşürücü sürenin ikinci çalışma esas alınarak hesaplanacağını kabul etmekteydi. Fakat son yıllarda bu kararını değiştirerek bunun hak düşürücü sürenin işlemesine engel olmayacağı ve kesilmesi veya durması olanaklı olmayacağını belirtmiştir. Fakat gerek Yargıtay 10. Hukuk dairesinin 2012 yılında verdiği karar ile gerekse de 21. Hukuk dairesinin kararlarıyla hak düşürücü sürenin kesilmesi kabul edilmiştir.
Açılacak hizmet tespit davasında süre, hizmetlerin tespiti için işçinin işten ayrıldığı yılın sonundan itibaren beş yıldır. Dava açma süresinin başlangıcı işten ayrılma tarihinin bitim tarihidir.
Hizmet tespit davası sigortalı olarak çalışan kimsenin sosyal sigorta yardımlarından yararlanması için sağlanan bir imkândır. Dolayısıyla sigortalının ölümü halinde hukuki yararları olmak şartıyla hak sahipleri veya diğer bir deyişle sigortalının bakmakla yükümlü olduğu kimseler ölen sigortalının geçmiş hizmetlerinin tespiti için hizmet tespit davası açabileceklerdir. Yargıtay’ın da bu yönde verdiği bir kararda, eş ve çocukların ölüm aylığından yararlanabilmek için hizmet tespit davası açabilecekleri ifade edilmiştir.
Sigortalının ölümü halinde, mirasçılar açısından hak düşürücü sürenin başlangıcı, sigortalının sağlığında dava açma süresini geçirmemiş olması koşuluyla, murisin ölüm tarihidir. Dolayısıyla Sigortalı hizmetinin tespiti hususunda uygulanacak hak düşürücü süre hak sahipleri bakımından, sigortalının öldüğü anda başlar. Nitekim YHGK 2.12.1998 tarihli bir kararında bu hususa değinmiştir : “…sosyal güvenlik hukukunun temel ögeleri ve kabul ettiği ilkeler gereği, hak sahipleri yönünden muris çalışmalarına ilişkin bir tespit davası ancak hakkın ortaya çıktığı, ölüm tarihinden başlatılmalıdır. Kuşkusuz, bu ilke, murisin hayatında tüketip bitirmediği hak düşürücü sürelerin gerçekleşmediği durumlarda söz konusu olacaktır.”